7 Nisan 2013 Pazar

Doğanın İnsanlığa Mektubu


Değerli İnsanlar,
Biliyorum benden bir şeyler duymaya alışık değilsiniz. Belki de hiçbir zaman duymak istemediniz. Oysa ki biz size hep söyledik olacakları.
Bizim gerçeklerimiz, sizin için sırdı. Bu sırrı ortaya çıkardıkça, öğrendikçe bizim sırlarımızı büyüdünüz. Bir çocuk gibi… Ayakta durmayı öğrendiniz, yürümeyi, konuşmayı öğrendiniz önce. Aşkı da yalnızlığı da ilk bizimle paylaştınız. Zaman geçti sonra. Bizim gerçeklerimizi küçücük makinelerde kullanmayı öğrendiniz. Ürettiniz. Bize hep ihtiyacınız vardı. Bizimse size hiç ihtiyacım olmadı. Çünkü bizim en güzel halimiz, sizin keşfedemediğiniz yerlerdeki halimizdi. Siz geldikçe bizden bir şeyler almaya devam ettiniz. Öylesine değer biçtiniz ki kendinize, geri kalan her şey sizin için vardı. Bize tapındığınız zamanları unutup, size tapmamızı istediniz.
O küçücük makineleri koydunuz yerimize. Size o makineleri bile yaptıran bizken, siz o makineler için bizi yok etmeye başladınız. Yok ettikçe keşfettiniz. Keşfettikçe büyüdünüz. Siz her büyüdüğünüzü sandığınızda biz eksildik. Üretmeyi ve tüketmeyi bizle öğrenmişken kendinize küçük kağıtlar yarattınız. Bizden eksilenlerin bedelini almak için yarattığınız o kağıt parçalarını, bizi yok etmenin haklı belgesi olarak kullandınız. Oysa ki ekmeğiniz, suyunuz ve nefesiniz olmadan yaşayamayacağınızı anlatmıştık size. Siz bunu unuttunuz. Asla bitmeyecek sandığınız bu en önemli gerçekleri bir kenara koyup, üretmek için bile bize ihtiyacınız olan o kağıt parçalarını tanrılarınız haline getirdiniz.
Kendisini büyüten insana ihaneti ayıp saydığınızı söyleyip, sizi büyüten tüm gerçeklere ihanet ettiniz. Utanmadınız ama. Çünkü siz, yalnızca başkalarının duyabildiği ayıplarınızdan utanır hale geldiniz.
Cinayeti suç saydınız. Öldürmek olmazdı sizin için ama siz bizim ölümümüzü görmezden geldiniz. Çünkü bizim yasalarımız kağıtlarda yazmıyordu. Bizim ölümümüzün cezasını bile o kağıt parçalarıyla ödediğinizi sandınız. Siz bunları sanarken en önemli gerçeği unuttunuz. Bizim yokluğumuz, sizin en büyük cezanızdı zaten. İşte bu yüzden yeri geldi yükselen sularda, fazla soğukta, fazla sıcakta, susuzlukta cezanızı çektiniz. Biz yok oldukça siz de yok oldunuz aslında. Yok olanlar daha az kağıt parçasına sahip olanlardı çünkü siz, fazla parası olanların temiz bir havayı solumasını, temiz su içmesini, temiz bir toprakta yaşamasını sürdürmek için parası olmayan “sizce” değersizlerin yaşamlarını çaldınız. Ancak unuttunuz ki hepiniz birsiniz. Ve biz sizin gibi değiliz. İnsanlığın işlediği suçun cezasını, günü geldiğinde hepinize keseceğiz.
Biz de yanıldık tabii ki. Sizin birbirinizi çok sevdiğinizi sandık en başta. Birbirinize olan sevginizden, bize olanı eksilttiğinizi sandık. Biz de sizden bir şeyler öğrenmeye başladık sonra.
Sizin daha yeşermemiş fidanları para uğruna nasıl yok ettiğinizi düşünürken, güç için daha gencecik çocukları nasıl yok ettiğinizi gördük. Bizim size sunmadığımız, sizin kendi yarattığınız kavramlarda ayrıştığınız için, sırf bunun için birbirinizi tarih boyunca nasıl katlettiğinizi gördük.
İhaneti, nefreti gördük bazen gözlerinizde.
Sonra anladık. Aslında siz bizden hiç nefret etmediniz. Sadece bizi sevmeyi bıraktınız. Çünkü bizim yerimize sevecek başka şeyleriniz vardı. Benlikleriniz. Tek tek kendinizi öylesine sevip öylesine değerli gördünüz ki bizi ve birbirinizi sevmeyi unuttunuz. O küçük kağıt parçalarını da çok sevdiniz mesela. İşte bu yüzden o kağıt parçalara daha fazla sahip olanları daha da zenginleştirmek için bizi, kendinizi yok ettiniz.
Ancak yine söylüyoruz biz siz değiliz. Biz var olmak için can atıyoruz. Sadece önce birbirinizi sonra da bizi sevmenizi istiyoruz. Bizi dinleyin istiyoruz, çünkü biz sizi dinliyoruz. Mesela size yazdığımız bu mektubu bile, sizden birinin söyledikleriyle bitiriyoruz,
Hep bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını,
İşte o gün tanrılar bile sizi kurtaramaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder