4 Mart 2013 Pazartesi

Belki

Her ne olursa olsun kılıç ve kın, kanın habercisidir. Bir kere damlayınca toprağa kan, bir daha durmaz bu coğrafyada. Hani denir ya "barış için savaşmalı" diye; işte savaş, barışın değil ancak daha fazla ölümün habercisidir. Her ölüm de, bir yenisinin.
"Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman" demiş ya Nazım, işte o çocuk için zaman o anda durur. Ne zaman bir çocuk boğazlansa, bir güvercin lâl olur gökte, âmâ olur. Üstelik unutmayın ki her insan, annesi için her daim çocuktur.
Ortadoğu, Ramallah, Gazze, Şam, Diyarbakır... Tarih imgesinin hangi sayfasından başlasanız okumaya kana bulanmış kelimeler görürsünüz. Kim peki ölenler? Kimdir bu öldürenler? İkisinin de aslında tek cevabı var: "insan". Bir ıslık hayal edin, keskin, acı.. Sonra bir insan etinde söndüğünü düşünün o ıslığın. İşte tam o anda kime, neye inanırsa inansın, hangi dili konuşursa konuşsun aynı "ah"ı eder bedeninde kurşunu hisseden. Anasını düşünür, varsa sevdiğini.. Az sonrayı düşünmez ama, yarını düşünmez, daha sonrasını da. Zaman durmuştur çünkü onun için. Az sonra yoktur.
Hayali bile ne acı, ne zor değil mi bir insan ölümünün? Bir tanıdığa veda etmek bile ölesiye güçken insanın kendisine veda etmesi nasıl da zordur kim bilir. Hiç düşünür müyüz o anı? Sanmıyorum. Çünkü düşünüyor olsak, sokakların en kuytu köşelerinde bile böylesine basitleşmezdi ölümün ve öldürmenin adı.
Ölümün ve öldürme istencinin böylesine dillendirilir olduğu bu topraklarda barış yaşar mı dersiniz birgün?
Madımak'ın ateşi söner mi?
Uğur Mumcu'nun kalemi kalkar mı yattığı yerden?
Erdal, birgün olsun dolaşır mı sevdiğiyle el ele?
Hrant, güvercin olup uçar mı yine göklerde?
Birgün ölenin kimliğini sormadan yakar mıyız ağıtlarımızı?
Namazlardan çok mezarlıklarda, ölü evlerinde okunurken Fatiha'lar, öğrenir miyiz birgün ölülerimiz yerine öldürme istencini toğrağa gömmeyi, asla çıkarmamak üzere?
Belki, buradan bakınca ne yazık ki sadece kocaman bir "belki".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder