8 Nisan 2012 Pazar

Yusuf - Veda

     Eylül sabahlarının garip bir naifliği vardır. Sanki yağmur bile çekinerek düşer yeryüzüne. Arafta kalmış bir huzur vurur yüzünüze rüzgarla. Bu yüzden açmıştı, bütün pencereleri Yusuf. Böyle bir gün, muhakkak bir Eylül esintisiyle başlamalıydı. Saatine baktı. 8'i 20 geçiyordu. Götüreceği eşyaları toplamaya başladı. Not defterini, asacağı resimleri, yıllar önce O'na hediye edilen bir plağı.. O plağı, çalacağı gün artık gelmişti. Aynı hayalindeki gibi. Kendi kitap dükkanında çalmalıydı o plak.
     Yıllardır bütün hayal kırıklıklarını, bu kitapçının hayaliyle savuşturmuştu Yusuf. Henüz lise yıllarında, koğuşunun camından bakarken bu kitapçıyı görmüştü. Başka bir hayata başlamaya karar verdiği gün, bu kitapçıyı düşünmüştü. Sonrasında da bütün yalnızlıklarını, hiçliğini, umutsuzluğunu bu kitap dükkanının hayalinde eritmişti. O gün, teninde yağmuru hissedecekti. Her adımını attığında, huzur işleyecekti iliklerine. Kimsenin canını yakmadan, geçmişten alınmış bir intikamın gururu, ilmik ilmik örülmüş bir hayale kavuşmanın sevinci, kendine karşı kazanılmış bir zaferin mutluluğunu işte o an hissedecekti. Aslında yıllardır hayalini kurduğu şey belki de bu duygulardı. Kitapçı yalnızca bir imgeydi. Bütün varlığını bu duygularda bulacaktı Yusuf. Yıllardır buna hazırlanmıştı. Bu an, O'nun var olup olamayacağını anlayacağı andı. Saat 8:45 olmuştu. Duşa girdi.
     O sıra iki kadın Beşiktaş'ta kahvaltı etmekteydi. Yusuf'un eskilerden gelen iki dostu. Bütün geçmiş kırgınlıklara, kızgınlıklara, git gellere rağmen vazgeçmemişlerdi Yusuf'tan. Bugünün anlamını iyi bildikleri için, Yusuf'un yanında olmak istemişlerdi. Asmin, kıvırcık saçlarını bir kenara atıp, Birsen'e ''Bir saate falan geçelim Kadıköy'e. Gitmeyeceğimizi sansın ki gidişimiz süpriz olsun'' dedi. ''Tamam'' diye cevapladı Birsen. Sanki Asmin'in gözlerinde bir endişe, bir tedirginlik sezmişti. ''Endişeli görünüyorsun?'' ''Yoo değilim. Neden endişeli olayım ki?'' Endişeliydi. Hissederdi Asmin. Yıllar önce gördüğü bir rüyayı hatırlıyordu bugün.
     Giyinirken bir yandan da müzik dinliyordu Yusuf. Saat 10'a yaklaşıyordu. Evden çıkmadan, her şey hazır mı diye tekrar bakındı. Baş köşeye koyup asla satmayacağı kitabını daha dün almıştı Birsen'den. ''Saatleri Ayarlama Ensitütüsü'' 10 sene önce verilen bir söz. Yerine gelmişti. Çantasına baktı. Kitap oradaydı. Merdivenlere doğru yürürken, birden içi ürperdi. Aşağı inerken, bir anlık, ''ya olmazsa'' diye geçirdi içinden. Bu sefer yıkıntılardan kaçıp, kuytusuna sığınacağı başka bir hayali yoktu. Her şey birazdan olacaktı. Ya var olacaktı Yusuf, ya da asla var olamayacağını anlayacaktı. Merdivenlerden aşağı inip ayakkabılarını giydi.
     Birsen hep yavaştı. Yavaş yer, yavaş yürür, yavaş yaşardı. ''Hadi'' dedi Asmin. ''10:15 vapuruna yetişelim'' Hesabı ödeyip, iskeleye doğru yürümeye başladılar. Yusuf'un ortalıktan kaybolduğu zamanı düşündü Asmin. 1 buçuk yıl üzerine, bir gece kapısının çalışını. Yusuf'un ''ben geldim'' demesini hatırladı. Birsen'i de çağırmışlardı hemen. Sabaha kadar konuştular. Aradan geçen zamanda olup biteni hiç anlatmadı Yusuf. Sabah Birsen gitti. Yusuf, Asmin'in dizine başını koyup uyumuştu.
     Dışarı çıkmış, yürüyordu Yusuf. Her adımı ayrı bir umuttu ve adımlar arttıkça umudu köreliyordu sanki. Korkuyla yer değiştirmişti artık umudu. İşte ne olduysa, tren istasyonuna geldiği an oldu. Sanki kalbinin tam ortasında bir tel kopmuştu. Kopan uçlar ise kalbine batmış, canını öyle yakmıştı sanki. Bir anda her şey sessizleşti. Eşya, sanki tek dizinin üzerine çömelip başını öne eğmiş, gelenleri selamlıyordu. Geldiler. Yusuf'un geçmişten kalma bütün ertelenmişlikleri, hayal kırıklıkları, vücuda gelmiş halde yanındaydılar Yusuf'un. Suratlarının olması gereken yerde koca bir boşluk vardı. Yusuf'a yol gösterip yürümeye başladılar. Yusuf'u, O'na eşlik ederek eve kadar getirdiler. Yürürken, yanındakileri seyretti Yusuf. Artık olanların farkında değildi. Birlikte eve girdiler. Yusuf yukarı çıkarken, O'na eşlik edenler merdivenlere oturmuş O'nu bekliyorlardı. Yusuf'un çok zamanı yoktu. Yusuf, tam da bugün, bir zamanlar, şimdi kendine eşlik edenlerden kaçıp sığındığı o kuytunun aslında var olmadığını öğrenmişti ve Yusuf, bütün varlığını o kuytuya saklamıştı.
     Asmin ve Birsen vapurda giderken, Yusuf'a aldıkları hediyeyi konuşuyorlardı. ''Beğenir mi acaba?'' diye sordu Birsen. ''Bence beğenir'' dedi Asmin. Aslında şu an düşündüğü tek şey, bu Allah'ın belası endişeydi. Bir şey vardı. Ya da belki bir şey, yok olmayı seçmişti. 
     Yusuf, kendini bu ana hazırlamıştı. Gerçeklikten tamamen kopmuş olmanın mutlak huzurundaydı. Hatta ipi getirirken belli belirsiz bir tebessüm vardı suratında. Kendisine eşlik etmiş olanlardan müsade isteyerek merdivenlerin orta basamağına kadar geldi. Sanki bir ayin yapılıyordu ve Yusuf, sunağa gitmişti. İpin bir ucunu merdiven korkuluğuna dolayıp düğümledi. Sonra birkaç saniye boyunca çevresine baktı. Eşya sessizdi.  Erteledikleri ve hayal kırıklıkları, sanki bu anı izlemek için gelmişlerdi zamanın içinden. İpi boynuna geçirdi Yusuf. Ne olduğunun farkında olamayan bir çocuk masumiyetiyle baktı merdivenlere. Öylesine hızlı geçiyordu ki hayalleri gözlerinden, fark edemedi. 
     Asmin ve Birsen geldiklerinde dükkan kapalıydı. Birsen, ''Uyuyakalmıştır belki''dedi. ''Hayır'' dedi Asmin. Anlamıştı. Bir taksi bulup, Yusuf'un evine doğru yola çıktılar. Hiç konuşmadılar.
     Yusuf, her hayal kırıklığıyla, her ertelenmişlikle ayrı hesaplaşıyordu. Sessizliği, yine sessizce dinliyor ve olmayan yüzlere bakıyordu. Yaşanmışlıkları tarafından sorgulanıyordu sanki Yusuf. Aslında belki de O'nu sorgulayan, O'nun kendi elleriyle yarattığı yalnızlığıydı. Kendini savunmadı Yusuf. ''Ben yaptım'' dedi. ''Beni yok edecek olan sizi, yine ben yarattım'' 20 dakikadan fazla zamandır bu şekilde bekliyordu. Son sözlerini söyleyip, oturanları selamladı. Arkasını döndü ve bir ayağını korkuluğun diğer tarafına attı.
Asmin ve Birsen taksiden inip Yusuf'un evine doğru yürüdüler. Asmin'de anahtar vardı. Kapıyı açtılar. Yusuf'u gördüler.
     Yusuf yalnızca birkaç dakika önce bırakmıştı kendini merdiven boşluğuna. Yalnız, yalnız tam o kendini bıraktığı anda bir nergis kokusu gelmişti sanki. İşte yanağındaki yaş, o an süzülmüştü gözünden. 
     Asmin ve Biesen. Yusuf'la karşılaştıkları o anı asla unutmadılar. Zaman, iyileştirdi onları. Yusuf ismi, hatıraydı artık. Kendi yalnızlığı tarafından, başka bir zamana nergis kokularıyla uğurlanan acı bir hatıra.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder