1 Şubat 2013 Cuma

İklim Değişirse Hepimiz Ölürüz

Öncelikle söylemek isterim ki başlıkta en ufak abartma bulunmamaktadır. İklim eğer beklenen yönde değişirse gerçekten hepimiz ölürüz. Lafı fazla uzatmadan konuya girelim.
İklim değişikliğinin ne anlama geldiği mağlum. Atmosferdeki aran sera gazlarından mütevellit artan sıcaklıklar iklimi değiştiriyor. Şimdiden normal düzlemin yaklaşık 1 derece üzerine çıkmış bulunmaktayız. Daha da fenası bugünden yaratmış olduğumuz kirlilik yüzünden 0,8 derece daha ısınmayı garanti altına almış bulunuyoruz. Önümüzdeki sınır ise 2 derece. Yani 0,2 derece daha ısınmaya yol açarsak, "bye bye happiness" durumunun oluşma ihtimali yükseliyor. 

2 Derecelik Isınma Neden Sınır Kabul Ediliyor?
Açık Radyo'nun önemli isimlerinden Mahir Ilgaz'ın belirttiğine göre bu 2 derece herhangi bir teknik veriye dayanmıyor. Yani 2 derece sınırı aslında politik bir sınır ve politik anlamda bu sınır aşıldığı takdirde, önü alınamayacak felaket senaryoları çok yakın kabul edilecek. Tabii aslında bu konuda çok uzun zamandır bir fikir birliği var. Yani en azından otoriteler iklimin küresel anlamda değiştiği gerçeğinde mütabık. Elbette hala olmadığını savunan kesimler var ancak çok da ciddiye alındıklarını söylemek doğru olmaz. Mesela bakın iklim değişikliği realitesini ve önemini reddedenlerden biri, Lord Monckton;
Tabii ki bu arkadaş yalnız değil. Arkasında kocaman bir lobi var. Açıkçası iklim değişikliği gerçeğini kabul etmek dünyada birçok şirket ve devletin işine gelmiyor. Nitekim iklim değişikliği ile mücadele sürecinde en önemli adımlardan biri bu saçma sapan tüketim ve üretim kültürlerinin terk edilmesi. Dr. Frankenstein nasıl ki Fransız Devrimi'nin bir allegorisi ise, iklim değişikliğinin de allegorisi sayılabilir. Nitekim oluştuğu dönemde çılgın bir rüzgar başlatan ve insanları sevince boğan bu üretim-tüketim kültürleri, çağımızda insanlık için en büyük tehlikeleri ihtiva etmektedir. İşte bu yüzden de iklim değişikliğini kabul etmek onu ciddiye almayı, onu ciddiye almak da ona önlem almayı gerektiriyor. Elbette Türkiye için böyle bir durum söz konusu değil çünkü Türkiye yönetimsel açıdan herhangi bir rasyonel ilkeye dayanmyor (delidir ne yapsa yeridir gibi düşünün) 
DOHA'daki zirvenin sonuçları hiç iç açıcı değil. Son 36 saatlik oturum hiç olmasaydı, sonuç elbette daha da kötü olacaktı ancak Sandy Kasırgası ve Bopha Tayfunu gibi afetler artık herkesi en azından teorik anlamda hizaya getiriyor. Bunun yanı sıra konu hakkındaki bilimsel raporlar git gide sertleşiyor. MIT, önlem almak için son 2 yılımız kaldığını söylerken IPCC 6 dereceye kadar artış öngörüyor. Bu da zaten dönülmez akşamın ufku demek.Ülkeler bazında bakınca herkes birbirini suçluyor. Gelişmiş olanlar "ama ben sera gazlarımı azalttım" derken gelişmekte olanlar "bizim tarihsel sorumluluğumuz yok, daha yeni gelişiyoruz" diyor. Bu hikaye eğer diplomasi temelli devam ederse de zaten daha değişik gelişmeler beklemek saçma olur. 

Peki umut yok mu?
Elbette var. Hem de herkesin evine yaklaşık 5-10 metre uzakta, yani sokakta. Her ne kadar ülkemizde hala saçma sapan konular gündem olsa da Dünya'da iklim değişikliği gerçeğini ön plana çıkartıp önlem alınması için çalıştığından dolayı tutuklanan bilim insanları var. Sivil toplum bileşenleri sürekli hareket halinde. Örneğin 350.org hareketinin konuyla alakalı çok güzel çalışmaları var. Hatta açık söylemek gerekirse "Greenpeace" 'den çok daha sağlıklı hareket ettiklerini düşünüyorum. Tabandan gelmediği sürece hükümetlerin iklim değişikliğine önlem alınması isteklerini ciddiye alacağı yok. İşte bu yüzden tabanı hareketlendirmek gerekiyor. Yakın zamanda da bu sivil itaatsizlik konusunda tarihi bir eşik atlandı. Doğa Haklarına sahip çıkmak amaçlı 1892 yılında kurulmuş olan dünyanın en eski doğa örgütlenmelerinden olan Sierra Club, tarihinde ilk kez üyelerini "barışçıl sivil itaatsizlik eylemlerine" çağırdı. Bu da artık olayın hangi raddeye geldiğini gösteriyor aslında. Bizde her ne kadar gündem olamasa da dünya ısınıyor ve ısınmaya da devam edecek. Bu süreçte "zaman" kavramıyla alakalı Sierra Club'ın güzel bir cümlesiyle bitirelim o zaman yazıyı;
"We have a clear understanding of the crisis. We have solutions. What we don't have is time. We cannot afford to wait, and neither can President Obama."

Read more:http://sierraclub.typepad.com/michaelbrune/##ixzz2Jb8NgoVG

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder