30 Mart 2012 Cuma

Siyaset ve İnsan



  Yaşamın kendisi aslında bütün öykülerden çok daha güzel, hüzünlü, neşeli, korkunç ve sevimlidir. Bir öykü belki en güzel kelime ve anlatımları içerebilir ancak ne olursa olsun, onu doğuran yaşamın kendisidir.           
       Aslında siyaset de hemen hemen böyle bir olgudur. Bir ülkenin yönetim stratejisinin reel politik yaşamdaki iz düşümüne siyaset adı verilir. Yani siyaset, kitlelerin yaşamına doğrudan etki eder. Siyasi stratejiler, bizim gibi toplumlarda malesef siyasi erkin toplumu hangi doğrultuda yönlendirmek istediğine göre değişir. Bu doğrultular da ideolojik olarak belirlenir. İdeolojilerin tümü belirli amaçlara gidilen yollardır. Kimisi sınıfsız toplum için uğraşır, kimi burjuva devleti. Kimi etnik kimliği öne çıkarır, kimi dini kimliği.  Ancak bütün ideolojiler en nihayetinde insanidir yani insancadır. Yani bütün düşünsel sistemler, insan temellidir. Aksi takdirde hangi ideoloji olursa olsun, en sağdan en sola hangi düşünsel etmenler olursa olsun; bu paradigmanın bekasını korumak için sistem, insana zarar vermeye başlarsa bunun adı siyaset ya da ideoloji olmaktan çıkar. 
       Bütün ideoloji ve siyasi stratejieri bir kenara koyun. Bütün siyasi, ideoloji, felsefi kitapları kapatıp, referans olarak bir tek ''insan'' kavramını alın. Herhangi bir icraata karşı, bir kitle protesto düzenliyor ve protestocular şiddete ya da taşkınlığa başvurmuyorlar. Buraya kadar olan süreç dünyanın her yerinde normal bir süreçtir. Hele ki seçimlerin yapıldığı bir ülkede, bu durumun normalliği tartışılmaz bile. Peki sonra? İşte asıl sorun bu. Olması gereken, yetkili mercilerin bu eylemi dikkate alması ve söz hakkı vermesidir. Ancak Maalesef böyle olmuyor ve eylemciler jop, gaz, basınçlı su yani kısacası şiddetle sindiriliyor. Hem de ellerinde en ufak saldırı ya da müdafaa aleti yokken. Bunu karşılık vermek açısından söylemiyorum elbette, anlatmak istediğim şu : o insanların kimseye zarar verecek hali yokken yaşanıyor bunlar. Düşünsel anlamda tepkinizi koyduğunuz zaman fiziksel saldırıya uğruyorsanız işte orantısız güç aslında budur. Orantısız güç, birinin elinde sopa yokken diğerinde olması değildir. Orantısız güç, aynı düzlemde düşünüp diyalog kuramamak kaynaklı olarak karşı tarafı  zor kullanarak susturmaktır. İşte devlet yönetiminde, siyasette en çok bunun açıklaması yoktur.
       Daha tehlikelisi ise, mağdur olan kesimin, toplumun diğer kesimi tarafından ''e ama hakketti'' ya da ''iyi olmuş'' şeklinde yorumlanmasıdır. Unutulmamalıdır ki; insan insanlıktan yana olmalıdır, kurumlardan değil. Devlet, yalnızca insanların huzurlu yaşamasını sağlamakla mükellef olan bir organdır. İnsan ise yaşamın kendisidir. Toplumun bir kesimi; devletin, halkın geri kalan ''ötekileştirilmiş'' kısmına yaptığı bir takım uygulamaları mazur görüyorsa, o toplumda yapılan seçimlere demokratik seçim falan denmez. Çünkü artık o seçimler; büyük kitlenin, diğerleri üzerine baskı kurmasına aracı olmaktadır ve demokrasi aslında bir seçim yöntemi değil, bir düşünce sistemidir. Gizli oylama açık sayım usulü ise, demokratik düşünce sisteminin doğal bir ürünüdür. Ancak siz, insanları ekonomik kaygılar içinde boğup düşünsel yeteneğini köreltirseniz, sonrasında da seçim yapıp ''alın size demokrasi'' derseniz, aklı başında kimseyi tatmin edemezsini. Elbette bu noktada yapılması gereken de seçimleri kaldırmak değil, o seçime gelene kadarki düşünsel sistematiği halka kazandırabilmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder