9 Ekim 2010 Cumartesi

Ağaçlar Tırmanmaya da Yarar


‘’Bir yaz sabahı, kent dışında araba kullanırken, dört yaşındaki oğlum sordu: ‘’Baba ağaçlar ne işe yarar?’’ Babalık görevi yapmak için elime değerli bir fırsat geçtiğini duyumsayıp, ona yavaş yavaş ağaçların canlı varlıklar olarak bir işe yaramak gibi bir sorunları olmadığını, ama başka birçok canlı yaratığa ev işlevi gördüklerini, soluduğumuz havayı yaratmakta ve temizlemekte olduklarını, şahane ve güzel olabildiklerini anlatmaya başladım… ‘’
Bu satırlar Joseph R. Des Jardins’in Çevre Etiği kitabının giriş bölümünden alındı. Aslında çevre etiği gibi güzel bir hususta yazılan bir kitaba böyle giriş yapılması manidar çünkü çevre hakkında insanları bilinçlendirmek buradaki babanın oğluna karşı görevini yapmış olma tatmininden öteye bir çıkar sağlamaz kimseye. Çevre genelde para getiren değil para götüren bir konu olarak görüldüğü için normal koşullarda iş karşılığı insanlara para veren yapıların bu konuda çalışan insanlara karşı pek cömert davranması zaten beklenemez.  Bu taraf anlatıcı kesim için geçerli. Bir de işin dinleyen kesim tarafı var.
Çıkar yok diyoruz, para yok diyoruz, sadece vicdani bir durum diyoruz ama buna rağmen binlerce anlatıcı bulabiliyoruz. O zaman bir düşünmek gerekmez mi madem esas emeği harcayan kesim bu kadar feragatte bulunuyor neden çevre bilinci hala gelişmemiş durumda?
İnsanlar çevreye karşı ciddi bir kin duyuyor olabilir mi? Bence çok saçma çünkü kimse gidip kocaman bir alev topuna oturmak istemez ve aynı şekilde evini de bir ateş topuna çevirmeyi. Çevre bizim evimiz. Her ne kadar birçok insan o neymiş la dese de sera gazları olmazsa donup ölürüz. Sular yükselirse boğulup, kurursa hastalanıp ölürüz. Hava kirlenirse zehirlenip ölürüz. Bunu söylemek tabi ki kimseye vermez ama işin özeti de şu eğer çevreye evimiz gibi bakmazsak ya kendimiz ölürüz ya da bizden sonraki nesillerin faili oluruz. E insanlık bunu bildiği halde hala kasti olarak çevreye zarar veriyor olabilir mi? Kim bir cinayeti sahiplenmek ister?
Anlatılanlar mı yanlış? Her örgütlenme/kişi/kurum farklı kaynakları referans alıp farklı bilgiler sunabilirler insanlara ancak zannetmiyorum ki herhangi bir tanesi plastiklerinizi her çöpü attığınız yere atın desin. Ya da ağaçları kesmek güzeldir onları kesenleri sevin desin. E o zaman neden ona ulaşılan insana karşın örneğin plastikleri ayrı toplama hususunda yol alınamıyor ya da hiç de öyle elzem olmayan durumlarda gözünü kırpmadan hektarlarca yeşil alana kıyanlara ses çıkartmıyor insanlar?
Son olarak insanın aklına yöntemde sorun olabileceği geliyor. Mesela bir firma sahibinin aklını çelip yeşil bina teknolojisine geçmesi için yöntem olarak salt çevresel korumanın gerekliliğini anlatırsanız alacağını cevap ta az çok bellidir. Kahvede konuştuğunuz bir çiftçiye küresel ısınmadan bahsederken sera azlarının ppm değişimini temel alan bir konuşmayı tasarlarsanız alacağınız tepki de öyle. Şimdi çok kısa şekilde sorunu kendi çapımda belirtmiş olduğumdan çözüm önerime geçebilirim sanırım.
Çevre bilinçlendirmesi toplumla iletişimi bir bilim dalı olarak gören insanların da rehberliğinde sistematik, merkezcil değil lokal yöntemler izlenerek hedef odaklı ve direkt kitleye hitap edecek şekilde yapılmalıdır. Gerektiğinde çevre tamamen meta olarak tanımlanıp sunulmalı gerektiğinde ise metanın karşısındaki tek güç olarak ya da yeri geldiğinde sadece mutluluk verdiği için korunması gerektiği fikri servis edilebilmelidir. Şimdi yazıyı bitirirken yukarıdaki paragrafın sonunu yazmam gerektiğini düşünüyorum.
‘’‘’…Ama baba’’ dedi, ‘’ben bilimden anlarım ve senden daha çok şey biliyorum. Çünkü en önemli noktayı unuttun. Ağaçlar insanların tırmanmasına da yarar’’.
Şimdi sizce ağaçlara çıkmak mı bu çocuğa çevreyi sevdirir yoksa çevrenin işe yaramaya gereksinim duymayıp canlı olması olgusu mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder